Yıl: 2023, Cilt: 3, Sayı: 2
Year: 2023, Vol.: 3, No.: 2
Kapak
Editörden
Araştırma Makalesi
Aksiller Lenfadenopatili Olgularda Patolojik Tanıların Analizi: Tek Merkez Deneyimi
ŞENAY YILDIRIM, KADİR BALABAN, DÖNDÜ NERGİZ, FUNDA GÖKGÖZ DURMAZ, BETÜL ÜNAL
Özeti
Aksiller Lenfadenopatili Olgularda Patolojik Tanıların Analizi: Tek Merkez Deneyimi
Amaç: Bu çalışmada, erişkinlerde aksiller lenfadenopati yapan benign ya da malign nedenlerin lenf nodu sayısı ve çapı, yaş, cinsiyet ve hastanın malignite öyküsü ile ilişkili olup olmadığını saptamayı amaçlıyoruz.
Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya hastanemize koltuk altında şişlik şikayeti ile başvuran ve patolojik lenf nodu saptanan 264 hasta dahil edildi. Olgular patolojik tanılarına göre kategorize edilerek belirtilen kriterler açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Tanılar 134 (%50,8) olguda benign, 130 (%49,2) olguda malign olarak saptandı. Lenf nodu çapı ile tanının benign veya malign olması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptandı (p=0,004). Kadınlarda sırasıyla benign değişiklikler (%59,5), metastazlar (%24,5), lenfomalar (%16) görülürken erkeklerde lenfomalar (%47,5), benign değişiklikler (%36,6) ve metastazlar (%15,9) görüldü.
Sonuç: Aksiller lenfadenopatiler %50,8 benign durumlar, %27,9 lenfomalar, %21,3 metastazlar nedeniyle karşımıza çıkar. Malign nedenlere yaşlı erişkinlerde ve lenf nodu büyüdükçe daha sık rastlanır. Unutulmamalıdır ki malignite nedeniyle izlenen hastalarda aksiller lenfadenopatinin nedeni reaktif olabileceği gibi nüks veya ikinci bir malignite bulgusu da olabilir.
Anahtar Kelimeler: Aksilla, lenfadenopati, lenfoma, metastaz
PDF
SERVİKAL PREİNVAZİV LEZYONLARIN YÖNETİMİ HAKKINDA KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANLARININ GENEL GÖRÜŞ VE TUTUMLARI
SITKI ÖZBİLGEÇ, FATİH AKKUŞ, EMİNE TÜREN DEMİR, CEMRE ALAN, RAMAZAN BÜLBÜL, OĞUZHAN GÖNENÇ, ALİ ACAR
Özeti
SERVİKAL PREİNVAZİV LEZYONLARIN YÖNETİMİ HAKKINDA KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANLARININ GENEL GÖRÜŞ VE TUTUMLARI
Amaç: Serviks kanseri taraması, servikal preinvaziv lezyonların yönetimi ve HPV aşılaması ile ilgili kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının günlük pratikleri ile ilgili genel görüş ve davranışlarını tespit etmek.
Metod: 10 sorudan oluşan bir anket aracılığı ile Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının bu konulardaki uygulamaları tespit edildi. Yine aynı program aracılığıyla bu cevaplar grafik haline getirildi.
Bulgular: Katılımcıların %30,85’i servikal prekanseröz lezyonların kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından yönetilebileceğini düşünüyordu. Bu tür tedavilerin jinekolojik onkoloji uzmanları tarafından yapılması gerektiğini düşünenlerin oranı %32,98’di. Bu konuda eğitimli olan herkes tarafından yapılabileceğini düşünenlerin oranı ise %36,17 idi. HPV aşısı hakkında çok farklı uygulamaların olduğu gözlemlendi. Katılımcıların %2,1’i HPV aşısının yaptırılmasını önermediğini belirtti.
Sonuç: Servikal lezyonların yönetimi, serviks kanseri taraması ve HPV aşıları ile ilgili daha fazla meslek içi eğitim yapılmasının gerekli olduğu sonucuna varıldı. Aynı şekilde T.C Sağlık Bakanlığı serviks kanseri tarama programının, Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarına daha iyi tanıtılması gerektiği sonucuna varıldı.
Anahtar Kelimeler: Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, jinekolojik onkoloji, servikal preinvaziv lezyonlar, serviks kanseri taraması, HPV aşıları
PDF
Laboratuvar Parametreleri ve Prognostik Skorların Yoğun Bakım Ünitesinde Coronavirüs Hastalığı-19 Hastalarına Yapılan Kardiyopulmoner Resüsitasyonda Etkisi
LEYLA ÖZTÜRK SÖNMEZ, HÜLYA VATANSEV, MUSTAFA KÜRŞAT AYRANCI, BURAK KATİPOĞLU, Lukasz Szarpak, TOGAY EVRİN
Özeti
Laboratuvar Parametreleri ve Prognostik Skorların Yoğun Bakım Ünitesinde Coronavirüs Hastalığı-19 Hastalarına Yapılan Kardiyopulmoner Resüsitasyonda Etkisi
Amaç: COVID-19 hastalarının yaklaşık üçte biri kritik hastalığa yakalanmaktadır. Modifiye Glasgow prognostik skoru(mGPS) ve modifiye sistemik inflamasyon skoru(mSIS), sistemik inflamasyonu gösterir. Bu çalışmanın amacı, COVID-19 olan ve kardiyopulmoner resüsitasyon(CPR) girişiminde bulunan hastalarda kan değerlerinin karşılaştırılmasıyla mGPS, mSIS ve CPR sonucu(spontan dolaşımın geri dönüşü ya da ölüm) arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: COVID-19 nedeniyle yoğun bakımda yatışı gereken ve CPR uygulanan 65 hasta geriye dönük olarak tarandı. Hastalar CPR sonrası ölen hastaları kapsayan GroupEX (n=45) ve spontan dolaşımın geri dönüşü sağlanan hastaları kapsayan GroupROSC (ROSC) (n=20) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların mGPS ve mSIS değerleri hesaplandı.
Bulgular: GrupROSC’ da nötrofil yüzdesi, INR ve bilirubin anlamlı düşük; monosit yüzdesi ve albumin anlamlı yüksek olarak saptandı (p< 0.001, p=0.01, p=0.04, p= 0.01, p=0.004 , p<0.001 sırasıyla). Ek olarak, iki grup arasında mGPS' de anlamlı bir fark vardı (p=0,032). ROC analizinde mSIS ve mGPS, GroupEX'te daha yüksek puanlar gösterdi. mSIS duyarlılığı ve özgüllüğü sırasıyla %83,7 ve %68,4 (p=0,34) ve mGPS duyarlılığı ve özgüllüğü sırasıyla %95,3 ve %68,4 (p=0,09) olarak saptandı.
Sonuç: Sonuçlarımıza göre mGPS ve mSIS, CPR sonuç tahminine katkıda bulunabilir.
Anahtar Kelimeler: COVID-19, mGPS, mSIS, serum biyokimyası, resüsitasyon
PDF
Meni̇ere Hastalarında İntrati̇mpani̇k Gentami̇si̇n Enjeksi̇yonunun Verti̇go Kontrolünü Sağlamadaki̇ Etki̇nli̇ği̇
RUKİYE ÖZÇELİK ERDEM, Mehmet Akif DÜNDAR, ZUHAL GÜL, HAMDİ ARBAĞ
Özeti
Meni̇ere Hastalarında İntrati̇mpani̇k Gentami̇si̇n Enjeksi̇yonunun Verti̇go Kontrolünü Sağlamadaki̇ Etki̇nli̇ği̇
Amaç: Medikal tedaviye dirençli Meniere hastalarında intratimpanik gentamisin (İTG) enjeksiyonunun vertigo kontrolünü sağlamadaki etkinliği ve karşılaşılan problemler araştırıldı.
Gereçler ve Yöntem: Retrospektif olarak 2000-2015 yılları arasında dosya taraması yapıldı. Kliniğimizde Meniere hastalığı tanısı konulan ve İTG enjeksiyonu yapılan 12 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastalara Meniere hastalığı tanısı Amerikan Otolaringoloji Baş ve Boyun Cerrahisi Akademisi’nin ölçütlerine göre konulmuştu. İTG uygulanan hastalar en az 6 ay medikal tedaviye yanıtsız, ağır sensorinöral işitme kaybı (> 60 dB) olan hastalardı. Hastalardan bilateral etkilenenlere İTG semptomatik kulağa uygulanmıştı. Bu hastalara İTG ardışık 5 gün boyunca 40 mg/dl dozunda 0,5- 1 cc uygulanmıştı. Hastalar son enjeksiyondan 6 ay sonra Amerikan Kulak Burun Boğaz-Baş ve Boyun Cerrahisi Akademisi (AAO-HNS) vertigo düzelme kriterlerine göre değerlendirilmişti.
Bulgular: Vertigo kontrolünde tam ve önemli derecede kontrol sağlanan hasta sayısı 11 (%92) idi. Bir (%8) hastada kısmi kontrol sağlanmıştı. Beş (%41) hastada tinnitus kontrolü, 8 (%66) hastada aural dolgunluk kontrolünde başarı sağlanmıştı. On (%81) hastada akut vestibüler yetmezlik ve vestibüler deaferantasyon sendromu gelişmişti. Enjeksiyona bağlı mirinjit, enfeksiyon, perforasyon gibi komplikasyonlar görülmemişti.
Sonuç: Meniere hastalığında vertigo kontrolü için yapılan intratimpanik enjeksiyonların güvenli, ucuz, etkili ve kolay uygulanan yöntemler olduğu görülmektedir. İntratimpanik uygulanan gentamisin dozu, uygulama periyodu ve şekli konusunda belirli bir algoritma için klinik ve deneysel araştırmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Meniere hastalığı, vertigo, intratimpanik enjeksiyon, gentamisin
PDF
Tocilizumab'ın Kritik COVID-19 Vakalarındaki Etkileşimi
HİLAL AKAY ÇİZMECİOĞLU, MEVLÜT HAKAN GÖKTEPE, HALİL IBRAHİM BAYRAKTAR, AHMET ÇİZMECİOĞLU
Özeti
Tocilizumab'ın Kritik COVID-19 Vakalarındaki Etkileşimi
Amaç: Tocilizumab (TCZ), Corona Virüs 2019 (COVID-19) pandemisi sırasında uygulanan tedavi rejimleri arasında öne çıkan bir antikor tabanlı terapötik seçenek haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, TCZ uygulanan COVID-19 hastalarında laboratuvar değişikliklerini, prognostik laboratuvar biomarkerlerini ve TCZ uygulama zamanlamasının mortalite üzerindeki etkilerini değerlendirmektir.
Yöntemler: Bu retrospektif, kesitsel çalışma, ek TCZ bazlı tedavi alan COVID-19 hastaları ile yapılmıştır. TCZ dozu, 8 mg/kg/gün olarak uygulanmıştır. Hastaların verileri, takip kayıtlarından ve dijital hastane bilgi sisteminden toplanmıştır.
Bulgular: Toplamda 64 hastanın verileri değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Hastaların yaş ortalaması 62.43 ± 14.2 idi. Yoğun bakım ünitesinde yatan hastaların yarısı invaziv solunum desteği almıştı. Tüm hastalar favipiravir, hidroksiklorokin ve konvalesan plazma temelli tedavi almışlardı. TCZ uygulama süresi genellikle hastaneye yatıştan 7 gün sonra yapılmıştı. Genel olarak, ferritin ve d-dimer seviyeleri, laboratuvar sonuçları arasında prognostik biyobelirteçler olarak öne çıkmaktaydı, ancak lenfopenik hastalarda akut faz reaktanları ön plandaydı. Komorbiditelerin varlığı, hastanede kalış süresi ve mortalite artışı ile ilişkiliydi. TCZ'nin erken uygulandığı hastalarda mortalitenin arttığı görülmüştür.
Sonuç: Çalışmamızda da önceden ele alınan prognostik biyobelirteçler dikkat çekiciydi. Ancak literatürde de erken dönemde TCZ kullanımının riskli olduğu ve mortaliteyi artırabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle, erken dönemde uygulama konusunda dikkatli olunmalıdır.
Anahtar Kelimeler: COVID-19, hastalık şiddeti, interlökin 6, mortalite, tosilizumab
PDF
ÇOCUK HASTALARDA ONYEDİ YAŞ SORUNU
ŞENOL BİÇER, HAKAN ÖĞÜTLÜ, MUSTAFA YAŞAR ÖZDAMAR, HERDEM ASLAN GENÇ
Özeti
ÇOCUK HASTALARDA ONYEDİ YAŞ SORUNU
Amaç: Ülkemizde sağlık kuruluşlarına başvuran ergenlik dönemindeki çocuklara verilen sağlık hizmetinde bir standart oturtulamamıştır. Bu hastaların, çocuk kliniklerinde mi yoksa yetişkin kliniklerinde mi yatırılarak tedavi edilmesi gerektiği konusundaki belirsizlik devam etmektedir. Bu çalışmanın amacı 15, 16 ve 17 yaşındaki çocukların bu konuyla ilgili psikososyal gelişim özelliklerini ortaya koymaktır. Bunun yanında hem çocuğun hem de ebeveynin, çocuk kliniğinde mi yoksa yetişkin kliniğinde mi tedavi olmak istediğini belirlemektir.
Hastalar ve Yöntem: Bu çalışma, Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi kliniğine yatışı olan 15-17 yaş arasındaki çocuklar ve ebeveynleri ile yapılan kesitsel bir anket çalışmasıdır. Toplam 50 çocuk ve ebeveynden, adolesanın psikososyal analizinde kullanılan standardize ölçeklerin doldurulması ve çocuk kliniğinde mi yoksa yetişkin kliniğinde mi yatmak istediği sorusunun cevaplanması istendi.
Bulgular: Hastaların %62’si erkek (n=31), %38’i (n=19) kız ve yaş ortalaması 15.84±0.84, idi. Onyedi yaşındaki çocuklar için ebeveynlerin %81.2’si erişkin servislerini tercih etti (p=0.044). Ergenlerin agresif davranış skorunun 17 yaşındakilerde 15 yaşındakilere göre daha yüksek olduğu, ebeveynlerin doldurdukları ölçeklere göre içe çekilme/depresyon skorlarının 16 yaşındakilerde 17 yaşındakilere göre daha yüksek olduğu, somatik yakınmalar, kural bozan davranış ve içe atım sorunları skorunun 16 yaşındakilerde 15 yaşındakilere göre daha yüksek olduğu saptandı.
Sonuç: Ergenlik dönemi, çocukluk çağının farklı yaklaşım gerektiren önemli bir dönemidir. Özellikle 17 yaş grubundaki adolesanlar, hem kendileri hem de ebeveynleri tarafından yetişkin olarak kabul edilmektedir. Bu hastalar için ayrı adolesan kliniklerinin oluşturulması yararlı olacaktır. Bu hastalara, tedavi olacağı kliniği seçme hakkının verilmesi, sorunun çözümünde faydalı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Adolesan, anksiyete, görüşme
PDF
Derleme
Diş Hekimliği Mesleğinde Üç Boyutlu Düşünme ve Mental Rotasyon Becerilerinin Önemi
EMEL SERT, LEYLA AYDIN
Özeti
Diş Hekimliği Mesleğinde Üç Boyutlu Düşünme ve Mental Rotasyon Becerilerinin Önemi
Diş hekimliği mesleğinde tedavinin başarısı üç boyutlu düşünme becerileri ve bu becerilerin geliştirmeleri ile yakından ilişkilidir. Diş hekimlerinin, doğru tedaviye götüren yolda doğru teşhis ve doğru tedavi planlamasını yapabilmesi için analitik düşünme becerisi eşliğinde üç boyutlu mental betimleme becerileri ile mental rotasyon performansları oldukça önemlidir. Diş hekimliği mesleğinde tedavinin başarısı üç boyutlu düşünme becerileri ve bu becerilerin geliştirilmesi ile yakından ilişkilidir. Diş hekimlerinin, doğru tedaviye götüren yolda doğru teşhis ve doğru tedavi planlamasını yapabilmesi için analitik düşünme becerisi eşliğinde üç boyutlu mental betimleme becerileri ile mental rotasyon performansları oldukça önemlidir. Günümüzde eski yıllara göre daha bilinçli ve estetik kaygıları da ön planda olan hastaların varlığı oral cerrahi, radyoloji, pedodonti, ortodonti, periodontoloji, protez, endodonti ve restoratif tedavi gibi tüm diş hekimliği alanlarında daha yüksek performansı gerektirmektedir. Bu doğrultuda diş hekiminin analitik düşünme çatısı altında hızlı kararlar alabilmesi ancak üç boyutlu düşünme ve mental rotasyon becerileri ile desteklendiği takdirde elde edilebilmektedir. Bu derleme, mevcut literatürlerde konunun bahsedilen yönlerine yönelik yeterli çalışmaların olmaması ve insan sağlığını ilgilendiren önemli bir konu olması sebebiyle farkındalık oluşturmak adına hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Beceri, diş hekimliği, mental rotasyon
PDF
Olgu Sunumu
DEV KOLEDOK KİSTİ VE ÇEKAL DUPLİKASYON: NADİR BİR KOMBİNASYON
MÜSLİM YURTÇU, FAHRİYE KILINÇ
Özeti
DEV KOLEDOK KİSTİ VE ÇEKAL DUPLİKASYON: NADİR BİR KOMBİNASYON
Koledok kisti ve çekal duplikasyon kisti seyrek görülen konjenital anormalilerdir ve literatürde ikisinin birlikte olduğu yayınlara rastlanmamıştır. Biz, 8 aylık bir kız çocuğunda dev bir koledok kisti ve çekal duplikasyon kistinin olduğu bir olguyu sunmaktayız. Ultrasonografi, magnetik rezonans kolanjiopankreatografi, intraoperatif bulgular ve histopatolojik muayene bulguları dikkate alındığında; bu iki antitenin birbiriyle ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Koledok , koledok kisti, çekal duplikasyon kisti.
PDF
BOY UZAMA HIZINDA ARTIŞLA GELEN KLİNEFELTER SENDROMLU VAKA
SEVİM BÜŞRA KORKMAZ, MUSTAFA GAHNUG, SAİME ERGEN DİBEKLİOĞLU, BERAY SELVER EKLİOĞLU, MEHMET EMRE ATABEK
Özeti
BOY UZAMA HIZINDA ARTIŞLA GELEN KLİNEFELTER SENDROMLU VAKA
Erkeklerde en sık gözlenen cinsiyet kromozom anomalisi olan Klinefelter Sendromu (KS) aynı zamanda erkek infertilitesinin önde gelen sebeplerindendir. Vakaların çoğunda 47, XXY karyotipi olan KS’lu bireylerin tanı almaları genellikle erişkin dönemde, infertilite tetkikleri yapılırken olmaktadır. Adölesan dönemde boy uzama hızında artış, önikoid vücut yapısı, pubertede gecikme yada duraklama, jinekomasti, testislerin küçük volümlü ve sert olması, yüz ve vücut kıllarında azlık, davranış değişiklikleri, çocukluk döneminden başlayan öğrenme güçlüğü başvuru şikayeti olabilmektedir. Bu yazıda hızlı boy uzama şikayetiyle başvuran, klinik ve laboratuvar verileri ile KS’ndan şüphelenilerek yapılan kromozom analizinde 47, XXY tespit edilen ve KS tanısı alan adölesan olgusu sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Klinefelter sendromu, uzun boy, 47, XXY
PDF
Duodenumun nadir bir tümörü, Brunner gland adenomu; olgu sunumu
RAMAZAN SERDAR ARSLAN, TUĞÇE ERDOĞAN KARAÇAY, Süleyman Diker, ŞAFAK ATAHAN
Özeti
Duodenumun nadir bir tümörü, Brunner gland adenomu; olgu sunumu
Brunner bezi adenomu (BGA), duodenumun nadir görülen tümörlerinden biridir. Esas olarak duodenal bulbusta bulunur, şekil, sayı ve boyut bakımından farklılık gösterir. Çoğunlukla asemptomatiktir ve özofagogastroduodonoskopi sırasında tesadüfen saptanır. Etyoloji ve patogenez tam olarak açıklanamamıştır. Ayırıcı tanıda lipom, nöroendokrin tümörler, lenfoma, adenokarsinom, GİST, leiomyom, karsinoid düşünülmelidir. BGA için standart bir tedavi ve takip algoritması yoktur. Semptomatik hastalarda lezyonlar endoskopik veya cerrahi olarak rezeke edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Brunner gland adenomu, Brunner gland hiperplazisi, duodenal kanser
PDF
Çocukta Akut Kolesistit İlişkili Portal Ven Trombozu
AYŞE BÜŞRA PAYDAŞ, EMRE DİNÇ, BÜŞRA ZEYNEP YILMAZ, AYLİN YÜCEL
Özeti
Çocukta Akut Kolesistit İlişkili Portal Ven Trombozu
Portal ven trombozu (PVT), portal venin kısmen ya da tamamen tıkanması olarak tanımlanır. Akut kolesistit ile ilişkili PVT nadirdir ve literatürde sadece birkaç olgu sunumu bildirilmiştir. Akut kolesistit tedavisine yanıt alınamıyorsa; PVT gibi nadir ve ciddi komplikasyonlar gelişmiş olabilir. Bu olgu sunumunda çocuk hastada akut kolesistit ile ilişkili portal ven trombozu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Portal ven, tromboz, akut, kolesistit, çocuk
PDF