ESRA ARAÇ, FATMA ESENKAYA TAŞBENT, METİN DOĞAN
Amaç: İnvazif Candida enfeksiyonları özellikle yoğun bakım hastalarında mortalite ve morbiditenin giderek artan nedenlerindendir. Kandideminin gecikmiş tedavisi hasta progresinin önemli bir belirleyicisidir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitelerindeki Candida enfeksiyonlarının tür dağılımını belirleyerek epidemiyolojik verilere ve ampirik antifungal tedavi seçimine katkı sağlamayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 2019-2020 yılları arasında yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların kan kültürlerinden izole edilen Candida türleri incelenmiştir. Kan örnekleri otomatize kan kültür sistemi vasatlarına (BACTEC PLUS Aerobic/F, BACTEC 9120, ABD) ekilip inkübe edilmiştir. Pozitif sinyal veren kan kültürü örnekleri SDA ve kanlı agarbesiyerine ekilmiş, üreyen maya izolatları VITEK 2 Compact System (bioMérieux, Fransa) kullanılarak identifiye edilmiştir.
Bulgular: Toplam 95 hastada Candida üremesi tespit edildi. En sık izole edilen tür Candida parapsilosis (%45) iken, onu sırasıyla Candida albicans (%37.5), Candida glabrata (%8.5), Candida tropicalis (%7.5) ve Candida famata (%1) izlemiştir. Kandidemi gelişen bu hastaların mortalite oranı %76 olarak tespit edilmiştir.
Sonuç: Yoğun bakım ünitelerinde candida enfeksiyonlarında tür dağılımı ve seçilecek tedavi protokolünün belirlenmesiyle mortalite ve morbidite oranının azaltılmasına katkıda bulunacağı düşüncesindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Candida Türleri, Kandidemi, Mortalite
NESLİHAN ALTUNTAŞ YILMAZ, GÖKMEN YAPALI
Amaç: Erken rehabilitasyon uygulamaları, riskli bebeklerde doğar doğmaz başlanması gereken yaklaşımlardır. Bu çalışmada Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı bünyesinde ki bilim dalları ve ünitelerinde hizmet veren sağlık çalışanlarının, riskli bebeklerde “Erken Dönem Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uygulamaları” (EFRU) hakkındaki bilgi ve farkındalık düzeyinin araştırılması ve bu birimlerde mevcut erken fizyoterapi ve rehabilitasyon müdahale prosedürlerinin incelenmesi amaçlandı.
Gereçler ve Yöntem: Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümünde görev yapan 57 sağlık profesyoneline hazırlanan 11 maddelik anket ile “Erken Dönem Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uygulaması” hakkındaki bilgi farkındalıkları değerlendirildi.
Bulgular: Her iki merkezde de aktif olarak neonatal fizyoterapistin görev almadığı sadece gerekli durumlarda yalnızca eklem hareket açıklığı egzersizleri aile eğitimi için konsültasyon ile hizmetverildiği bilgisine ulaşıldı. Sağlık profesyonellerinin %70.17’sinin EFRU hakkında hiç veya yetersiz bilgiye sahip oldukları, yeni doğan yoğun bakım ünitesinde EFRU modalitelerden en fazla terapötik pozisyonlamanın uygulandığı belirlendi. Sağlık profesyonellerinin yoğun bakım servisinde riskli bebeklere uygulanacak EFRU’nın gerekli (%80.70) ve bu uygulamaları yapmak üzere hizmet verecek neonatal fizyoterapistine ihtiyaç olduğunu (%82.45) belirttikleri rapor edildi.
Sonuç: Yeni doğanlarda erken dönem fizyoterapi uygulamalarına ağırlık verilmesi ve bu birimlerde hizmet verecek neonatal fizyoterapistlerin konumlanması klinik açıdan önemli bir açığı kapatacaktır
Anahtar Kelimeler: Erken dönem fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamaları, Erken müdahale, Farkındalık, Riskli bebek, Sağlık çalışanı, Yenidoğan, Yoğun bakım
HASAN HÜSEYİN KOZAK, AHMET BUĞRUL, GÜLTER GÖKÇİMEN, MURAT ARAZ
Amaç: İskemik inme görülme oranı kanser olgularında artmıştır. Etiyopatogenezde kanserin tipi, evresi, olgunun almış olduğu tedaviler gibi faktörler sorumlu tutulmaktadır. Bu çalışmanın amacı kanser tanısı ile izlenirken iskemik inme geçiren olguları kanser-iskemik inme nedenselliği çerçevesinde incelemektir.
Hastalar ve Yöntem: Ocak 2016-şubat 2020 yılları arasında kanser ve iskemik inme ortak tanıları ile takip edilen olgular retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Çalışmaya 21 (11 Erkek, 10 Kadın) olgu dahil edildi. Yaş ortalaması 64.8 idi. İskemik inme ile birlikteliği en sık saptanan kanser tipi akciğer ve mide kanseriydi. Kanser olguları histolojik alttiplerine göre değerlendirildiği zaman % 42.8’in de adenokarsinom tespit edildiği saptandı. Kanser tanısı ile inme arasında geçen süre ortalaması akciğer kanserinde 10.4 ay, mide kanserinde 10 ay iken tüm kanserler birlikte değerlendirildiğinde bu süre 15.5 aydı. Hastaneye başvuru ortalama The National Institutes of Health Stroke Scale (NIH İnme Skalası/Skoru) 5.6 olarak saptandı. Difüzyon magnetic resonance imaging (MRI)’da multipl infarkt alanları izlenen olguların tümü metastatik kanser olgularıydı. Olguların 11 tanesinin eksitus olduğu tespit edildi ve bu olguların eksitus olma ortanca değeri 11 gün olarak saptandı. En sık kullanılan kemoterapi sisplatin başta olmak üzere platin türevleriydi.
Sonuç: Kanserin çeşitli etiyolojik faktörler ile inme riskini arttırdığı gösterilmiştir. Kapsamlı bir bakış açısı ile değerlendirildiği zaman, inme kanser hastalarında nadir görülmeyen ve ciddi komplikasyonlara neden olan bir durumdur. Klinisyenlerin bu konuda etkin bir şekilde mücadele edebilmeleri için farkındalıkları arttırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Adenokarsinom, İskemik inme, Kanser, Sisplatin
İLKAY ÖZER
Amaç: Omalizumab, IgE reseptörüne bağlanan insanlaştırılmış bir antikordur ve kronik ürtikerin tedavisinde etkili olmasına rağmen etki mekanizması hala tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışmada amacımız, kronik ürtikerli hastalara uygulanan omalizumab tedavisinin, hematolojik parametrelere ve IgE değerleri üzerindeki etkilerini araştırmaktır.
Gereçler ve Yöntem: Çalışmamızda kronik ürtiker nedeniyle 3 kür omalizumab tedavisi alan 36 hastanın hematolojik parametreleri ve IgE değerleri tedavi öncesi ve sonrası kaydedildi.
Bulgular: Omalizumab tedavisi öncesinde kontrol grubuna göre kronik ürtikerli hastalarda nötrofillenfosit oranı daha yüksek (p: 0,038) ve ortalama trombosit hacmi daha düşük (p: 0,01) bulundu. Tedavi sonrası 12 hafta omalizumab tedavisi alan kronik ürtikerli hastaların nötrofil-lenfosit oranı değerlerinin düştüğü (p: 0.05), trombosit dağılım genişliği değerlerinin yükseldiği (p: 0.002) gözlendi. ortalama trombosit hacmi açısından kronik ürtikerli hastalar ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark gözlenmedi ve tedavi sonunda önemli bir değişiklik olmadı. Hasta grubunda omalizumab tedavisi öncesi IgE değerleri 12. haftadaki IgE değerlerinden yüksekti (p: 0.001).
Sonuç: Veriler ışığında, bulgularımız nötrofil-lenfosit oranı, trombosit dağılım genişliği ve toplam IgE değerlerinin kronik ürtikerli hastalarda remisyonun değerlendirilmesi ve takibinde yararlı hematolojik parametreler olabileceğini düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ig E, Omalizumab, Ürtiker
AVNİ MERTER KEÇELİ, ENGİN BOZKUŞ, DERYA ARSLAN
Amaç: Biküspit aort kapağı (BAK) erken kapak hasarına ve aort genişlemesine neden olan en yaygın doğumsal kapak anomalisidir. Bu çalışmada BAK'lı pediatrik hastalarda ekokardiyografiye (EK) ek olarak aort görüntülemede kullanılan manyetik rezonans anjiografinin (MRA) katkısı araştırıldı.
Yöntemler: Tek merkezli bir çalışmada, 18 yaşın altında BAK tanısı alan 571 olgunun tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bu grupta aort değerlendirmesi için MRA yapılan 32 hasta (21 kız, ortalama yaş 12.66 ± 3.92 yıl) çalışmaya dahil edildi. Faz kontrast yöntemi ile elde edilen MRA'da, anulus, çıkan aort, sinüs valsalva, sinotübüler bileşke, orta çıkan ark, orta ark ve proksimal ark düzeylerinede en büyük çaplar elektronik olarak ölçüldü. EK incelemesi sırasında elde edilen ve kaydedilen vücut yüzey alanı ve arteriyel kan basıncı değerleri elde edildi. Z skorları hesaplandı. EK ile saptanan ejeksiyon fraksiyonu, aort darlığı (AD) ve yetersizlik (AY)
kaydedildi. Aortik ark geometrisi ve supraaortik varyasyonlar MRA ile belirlendi. EK ve MRA bulguları, MRA tarafından sağlanan ek bulgular değerlendirildi.
Bulgular: EK'de, katılımcıların% 62,5'inde AY ve% 6,25'inde kombine kapak bozukluğu saptanmıştı. İzole AD saptanmadı, katılımcıların% 31,25'inde kapak patolojisi yoktu. Kapak disfonksiyonunda en önemli çap değişikliği orta ark seviyesinde tespit edildi. En yaygın aortik ark Romanesk özellikteydi (% 53). MRA'da,
katılımcıların% 15,5'inde bovin ark varyasyonu ve% 3'ünde izole sol vertebral arter vardı. Kapak bozukluğu, z skorları, arteriyel kan basıncı, vücut yüzey alanı, aort geometrisi, supraaortik varyasyonlar arasında bağlantı bulunmadı.
Sonuç: BAK’lı çocuklarda EK bulgularına ek olarak, MRA, hemodinamik değişiklikleri etkilediği bilinen aortik ark geometrisi ve supraaortik varyasyonları göstermek için yararlıdır.
Anahtar Kelimeler: Bikusbit aorta kapağı, Aorta, Çocuk, Ekokardiografi, MRG
RESUL YILMAZ, ŞULE ARICAN, GÜLÇİN BÜYÜKBEZİRCİ, AYBARS TAVLAN
MERYEM İLKAY EREN KARANİS, İLKNUR KÜÇÜKOSMANOĞLU, NURŞADAN GERGERLİOĞLU, HASAN ALİ İNAL
Blue nevüsler benign melanositik lezyonlardır ve genital sistemde nadir görülür. Alt genital sistemde her yerde görülmesine karşın en sık endoservikal kanalda görülür. Genellikle orta yaşlı kadınların histerektomi materyallerinde insidental olarak saptanır. Anormal uterin kanama şikayeti ile başvuran 44 yaşında kadın hastada en büyüğü 6 cm çapında çok sayıda myom nodülü saptandı. Olguya laparoskopik histerektomi ve bilateral salpingooferektomi uygulandı. Histerektomi materyalinin makroskopik incelenmesinde servikste makroskopik patoloji saptanmadı. Serviksten hazırlanan mikroskopik kesitlerde endoservikal kanal stromasında dağınık yerleşmiş, uniform, iğsi hücrelerden oluşan tümöral lezyon ve lezyon içinde melanin pigmenti dikkati çekti. Mitoz, nekroz, atipi görülmedi. Yapılan immünhistokimyasal çalışmada iğsi hücrelerde Melan-A, HMB-45, S-100 ile immünreaksiyon görüldü. Olgu ‘‘uterin servikste blue nevüs’’ olarak raporlandı. Uterin serviksin melanositik lezyonları genellikle benigndir, nadiren malign olgular bildirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Blue nevüs, Nevüs, Uterus, Serviks, Melanositik tümör
ALİ KELEŞ, MERYEM ESMA DÜZ, NURULLAH YÜCEL, CENGİZ KADIYORAN, MUZAFFER ŞEKER
Arteria renalis aorta abdominalis’ten ayrılan kalın bir çift arterdir. Böbreğin hem besleyici hem de fonksiyonel damarıdır. Klasik anatomi bilgisine göre her böbreğin bir tane a. renalis’i vardır. Fakat literatürde birden fazla olabileceğini bildiren pek çok kadavra diseksiyonu ve radyoloji çalışması mevcuttur. A. renalis varyasyonları yaygındır ve varyasyon sıklığı ise toplumsal farklılıklara göre değişmektedir. A. renalis’in varyasyonları embriyolojik temelde açıklanabilir. Çalışmamızda, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı arşivinde bulunan
dosya taraması sonucunda a. renalis dal varyasyonu tespit edilmiştir. A. renalis varyasyonlarının böbrek transplantasyonları ve bölgesel cerrahi girişimler açısından önem arz etmesinden dolayı bölge cerrahlarına yardımcı olmak ve literatüre katkı sağlamak amacıyla bu olgu sunumunu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Arteria renalis, Ekstra arteria renalis, Bilgisayarlı tomografi