İsmail Erşan, Sait Can Yücebaş, Burak Turgut
Amaç: Spektral domain optik koherens tomografi (SD-OKT) ile ölçülen peripapiller retina sinir lifi tabakası (RSLT), ganglion hücre kompleksi (GHK) ve optik sinir başı (OSB) parametreleri ile görme alanı (GA) parametrelerini kullanarak glokom tanısı koymak için derin öğrenme modeli geliştirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Glokom tanılı 78 hasta ile 53 sağlıklı olgu çalışmaya dahil edildi. Veri kümesi %60 eğitim %40 test şeklinde ayrıldı. Derin öğrenme modeli geliştirmek için RSLT, GHK, optik sini başı parametreleri ile görme alanı parametreleri kullanıldı. İlgili model RapidMinerStudio9.2 sürümü üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Geliştirilen derin öğrenme modelimiz test grubunda AUC değeri 0,817 ve duyarlılığı % 96 bulundu.
Sonuç: SD-OKT ve görme alanı parametrelerini kullandığımız derin öğrenme modelimiz glokomatöz değişikliklerin saptanmasında yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahip bulundu.
Anahtar Kelimeler: Glokom, derin öğrenme, optik koherens tomografi, yapay sinir ağı
ABSTRACT
Aim: To develop a deep learning (DL) model for detection of glaucoma based on peripapillary retinal nerve fiber layer (pRNFL), ganglion cell layer (GCL), optic nerve head parameters using spectral domain optical coherence tomography (SD-OCT) and visual field parameters
Methods: 78 patient with glaucoma and 53 healthy subjects were recruited and split into training (%60) and test (%40) datasets. pRNFL, GCL, optic nerve head parameters and visual field parameters were used for the deep learning classifier. RapidMinerStudio9.2 was used for our deep learning model.
Results: In the test dataset, this deep learning system achieved an AUC of 0,817 with a sensitivity of % 96.
Conclusion: An SD-OCT and visual field based deep learning system can detect glaucomatous structural change with high sensitivity and specificity.
Key words: Glaucoma, deep learning, optical coherence tomography, artificial neural network
Kadir Küçükceran, Mustafa Kürşat Ayrancı, Abdullah Sadık Girişgin, Sedat Koçak, Zerrin Defne Dündar
Amaç: Koronavirüs hastalığı 2019 (COVİD-19) ‘un yüksek mortalite oranı ve yetersiz yatak kapasitesi acil servis yönetiminde zorluklar yaşatmaktadır. Bu nedenle, bu çalışma laktat/albümin oranının (LAR) acil servisteki COVID-19 hastalarında mortaliteyi tahmin edip etmediğini araştırdı.
Yöntemler: Çalışmaya Mart-Ağustos 2020 tarihleri arasında acil servise getirilen 504 COVID-19 hastası dahil edildi. Hastaların laktat ve albümin düzeyleri, LAR, yaş, cinsiyet ve hastane içi mortalite durumları kaydedildi. Hastalar hastane içi mortalitesine göre gruplandırıldı ve gruplar arasında istatistiksel bir karşılaştırma yapıldı.
Bulgular: Dahil edilen hastaların 252'si (%50) erkekti ve ortanca yaş 61,5(47-72,75) idi. 79 (%15,7) hastada hastane içi mortalite görüldü. Hayatta kalmayan gruptaki hastaların medyan laktat ve LAR değerleri, hayatta kalan gruba göre anlamlı derecede yüksekti (laktat: 2.05 [1.5–3.4] ve 1.6 [1.2–2], sırasıyla [p<0.001]; LAR: 0,584 [0,406–0,956] ve 0,38 [0,29 0,489], sırasıyla [p<0,001]). Ortalama albumin değeri hayatta kalmayan grupta, hayatta kalan gruba göre anlamlı olarak düşüktü (3,68±0,58 ve 4,19±0,48, sırasıyla; p<0,001). Hastane içi COVID-19 mortalitesini tahmin etmek için elde edilen LAR’ın eğri altındaki alan (EAA) değerleri, laktat için olanlardan daha yüksekti (LAR ve laktatın EAA'sı: sırasıyla 0.730 ve 0.669). LAR'ın EAA değeri laktatın EAA değerinden anlamlı olarak yüksekti (p<0.001).
Sonuç: LAR, COVID-19 hastalarında hastane içi mortalitenin orta derecede doğru bir tahmincisidir ve LAR'ın laktat seviyelerinden daha güvenilir bir tahmin edici olduğu bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: COVID-19, Laktat, Serum Albumin, Hastane içi mortalite
ABSTRACT
Objectives: The high mortality rate of coronavirus disease 2019 (COVID-19) and insufficient bed capacity create significant challenges in emergency department management. Therefore, this study investigated whether the lactate/albumin ratio (LAR) predicts mortality in COVID-19 patients in the emergency department.
Methods: The study included 504 COVID-19 patients who were brought to the emergency department from March to August 2020. Their lactate and albumin levels, LAR, age, gender, and in-hospital mortality status were recorded. The patients were grouped by in-hospital mortality, and a statistical comparison was conducted between the groups.
Results: Of the included patients, 252(50%) were male, and the median age was 61.5(47–72.75) years. There was in-hospital mortality in 79(15.7%) patients. The median lactate and LAR values of the patients in the non-survivor group were significantly higher than those in the survivor group (lactate: 2.05 [1.5– 3.4] and 1.6 [1.2–2], respectively [p<0.001]; LAR: 0.584 [0.406–0.956] and 0.38 [0.29–0.489], respectively [p<0.001]). The mean albumin value in the non-survivor group was significantly lower than that in the survivor group (3.68±0.58 and 4.19±0.48, respectively; p<0.001). The LAR area-under-the-curve (AUC) values obtained to predict in-hospital COVID-19 mortality were higher than those for lactate (AUC of LAR and lactate: 0.730 and 0.669, respectively). The AUC value of LAR was significantly higher than the AUC value of lactate (p<0.001).
Conclusion: LAR is a moderately accurate predictor of in-hospital mortality in COVID-19 patients, and LAR was found to be a more reliable predictor than lactate levels.
Key words: COVID-19, lactate, serum albumin, in-hospital mortality
Fatih Ercan, Hüseyin Altunhan
Giriş: Yenidoğan dönemi hayatın ilk 28 gününü kapsar. Bebek ölüm hızı ve yenidoğan ölüm oranı, bir ulusun sağlık durumunu ölçmek için iyi bir gösterge olarak kabul edilir. Biz bu çalışmada yenidoğan yoğun bakım ünitemize son 10 yılda yatan hastaların mortalite oranını, sebeplerini ve risk faktörlerini belirlemeyi amaçladık. Edindiğimiz sonuçları diğer merkezlerin verileriyle kıyasladık.
Materyal-Metod: Bu çalışmada Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde 2010-2019 yılları arasında yatarak takip edilen ve ölen bebekler incelendi. Çalışma, hastane bilgi yönetim sistemindeki epikriz ve fotoğraf olarak taranmış yazılı dosyaların retrospektif olarak taranması sonucu şekillendi.
Bulgular: Son 10 yılda yenidoğan yoğun bakım ünitemize 9768 hasta yattı, bu hastalardan ölenlerin sayısı 491 idi. Bu çalışmada 2019 yılı mortalite oranımız %2,95 iken toplam mortalite oranımız %5,02 olarak bulundu. Hastaların başta gelen ölüm sebepleri sırasıyla Respiratuar Distress Sendromu (RDS) (%41,3), sepsis (%20,2), kalp yetmezliği (%11,6) idi.
Sonuç: Ünitemizde son 10 yıldaki mortalite oranı %5,02 olarak bulunmuştur. Bu oran 2019 yılı için %2,95’e kadar düşmüştür. Bu oranlardan hareketle, ülkemizde ve şehrimizde sorunlu gebeliklerin terminasyonunun sosyokültürel nedenlerle fazla uygulanmadığını da düşünürsek, ünitemizin gelişmiş ülkelerdeki merkezlerle yarışır durumda olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Anahtar Kelimeler: Yenidoğan, mortalite, prematürite
ABSTRACT
Introduction: The neonatal period includes first 28 days of life. Infant and neonatal mortality rates are considered as a favorable indicator for measuring health status of a nation. In this study, we aimed to determine mortality rates, causes and risk factors of patients were admitted in our neonatal intensive care unit in last decade. We compared the obtained results with those of other centers.
Material-Method: In this study, deceased neonates who were admitted and followed-up in Neonatal Intensive Care Unit of Konya Necmettin Erbakan University Meram Faculty of Medicine between 2010 and 2019 were evaluated. The study was formed in retrospective manner through reviewing discharge summaries and scanned patient files on the hospital’s automation system.
Results: A total of 9768 patients were admitted in our neonatal intensive care unit in the last decade, of which 491 deceased. In this study, our mortality rate in 2019 was 2.95%, while our total mortality rate was 5.02%. The leading causes of death, in descending order of frequency, were respiratory distress syndrome(RDS) (41.3%), sepsis (20.2%), and heart failure (11.6%).
Conclusion: The mortality rate in our unit was found to be 5.02%. This rate decreased up to 2.95% by 2019. Based on these rates, it is the gospel truth that, given the fact that termination of problematic pregnancies in our country and our city is not performed frequently due to sociocultural reasons, our unit may compete with the centers in developed countries.
Key words: Newborn, mortality, prematurity
Ali Kablan, Yavuz Otal, Gamze Avcıoğlu, Murat Tuğra Kösa
Amaç: SARS-CoV-2, tüm dünyayı etkileyen yüksek ölüm oranlarına sahip bir pandeminin nedenidir. Bu çalışmada Biontech ve Sinovac aşısı olmasına rağmen tekrar RT-PCR+ Covid-19 tanısı alan hastalarda N/L Oranları, CRP ve D-dimer düzeyleri araştırıldı.
Materyal ve Yöntemler: Geriye dönük çalışma, 43 Biontech ve 71 Sinovac aşısı olup tekrar RT-PCR+ Covid-19 tanısı alan toplam 114 hasta (n=114) ve sağlıklı kontrol grubu (n=60) ile gerçekleştirildi. Biontech veya Sinovac aşısı olan ve RT-PCR Testi (Real-Time Polymerized Chain Reaction) pozitif çıkan vakalar çalışmaya alındı. Hastaların rutin biyokimya, seroloji ve hormon test sonuçları Kontrol Grubu ile karşılaştırıldı. Veriler bilgisayarda SPSS22 programı ile analiz edilmiştir.
Bulgular: CRP, N/L ve D-dimer düzeyleri aşı yapılan 2 grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunurken, Sinovac Grubunda daha yüksek değerler saptandı (p<0.001). Aşılı gruplarda kontrol grubuna göre albümin düzeyleri daha düşük bulundu (p<0,001). Aşılı gruplarda prokalsitonin, AST, LDH ve lipaz düzeyleri Kontrol Grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunurken, lenfosit düzeyleri aşılı gruplarda daha düşüktü (p<0.001).
Sonuç: Sinovac aşı grubunda N/L oranları, CRP ve D-dimer düzeyleri Kontrol Grubuna göre daha yüksek olmasına rağmen, Biontech ve Sinovac aşıları olmasına rağmen tekrar RT-PCR+ Covid-19 tanısı alan hastalarda albumin düzeyleri daha düşüktü.
Anahtar Kelimeler: Covid-19; biyoteknoloji; Sinovac; N/L, CRP, D-dimer
ABSTRACT
Aim: SARS-CoV-2 is the cause of a pandemic with high mortality rates affecting the entire world. In the present study, N/L Ratios, CRP, and D-dimer levels were investigated in patients who were diagnosed with RT-PCR+ Covid-19 again despite receiving the Biontech and Sinovac vaccines.
Materials and Methods: The retrospective study was conducted with a total of 114 patients (n=114) and a healthy control group (n=60) who had 43 Biontech and 71 Sinovac vaccines but were diagnosed with RT-PCR+ Covid-19 again. Subjects who were vaccinated with Biontech or Sinovac and whose RT-PCR Test (Real-Time Polymerized Chain Reaction) was positive were included in the study. The routine biochemistry, serology, and hormone test results of the patients were compared with those of the Control Group. The data were analyzed on the computer with the SPSS22 program.
Results: CRP, N/L, and D-dimer levels were higher in the 2 vaccinated groups at statistically significant levels when compared to the control group, but higher values were detected in the Sinovac Group (p<0.001). Albumin levels were found to be lower in the vaccinated groups when compared to the Control Group (p<0.001). Procalcitonin, AST, LDH, and lipase levels were significantly higher in the vaccinated groups when compared to the Control Group, while lymphocyte levels were lower in the vaccinated groups (p<0.001).
Conclusion: Although N/L ratios, CRP, and D-dimer levels were higher in the Sinovac vaccine group than in the Control Group, albumin levels were lower in patients who were diagnosed with RT-PCR+ Covid-19 again despite having Biontech and Sinovac vaccines.
Key words: Covid-19; Biontech; Sinovac; N/L, CRP, D-dimer
Hülya Vatansev, Serkan Küççüktürk, Mehmet Karaselek, Nazile Arpacı, İbrahim Kılınç, Mehmet ak
Amaç: Bu çalışmada obstrüktif uyku apnesi sendromu (OSAS)'na bağlı obezitenin ortaya çıkışında hipotalamik beslenmeyi düzenleyici nöropeptitler olan Nöropeptid Y (NPY), Orexin, pro-opiomelanokortin (POMC) ve leptin seviyeleri ile PAP tedavisi ile gözlenen kilo değişimi arasında bir ilişki olup olmadığının araştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Göğüs Hastalıkları uyku laboratuvarında OSAS tanısı alan ve PAP tedavisi planlanan 18-65 yaş arası 38 gönüllü erkek hasta dahil edildi. Hastalarda OSAS tanısı aldıktan sonra ve PAP tedavisinden 6 ay sonra kan örneği alındı. ELİZA yöntemi ile nöropeptid seviyeleri belirlendi.
Bulgular: Otuz sekiz erkek hastanın yaş ortalaması 47.82±1.64’dü. OSAS tanılı hastalarda 6 aylık PAP tedavisi sonunda Leptin, NPY, Orexin ve POMC düzeyleri vücut kitle indeksi (VKİ)'nden bağımsız olarak düşüktü ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p>0,001).
Sonuç: Apnelerin ortadan kaldırılması, oksijenasyonun sağlanması, PAP tedavisi ile uyku parçalanmasının düzeltilmesi, hipoksik etkinin ve buna bağlı olarak inflamasyonun büyük ölçüde azaltılması ile metabolik stabilitenin sağlandığını düşünmekteyiz. Hastaların PAP cihazlarının gece boyunca kesintisiz kullanımının sağlanması ve teşvik edilmesi tedavinin etkinliğini ön plana çıkaracaktır. Ayrıca cihazı kullanırken diyet ve egzersiz programlarının verilmesi fazla kilolu hastalarda BKİ'nin düşürülmesinde etkili olacaktır.
Anahtar Kelimeler: CPAP, leptin, NPY, POMC, orexin, uyku apnesi
Aim: It was aimed to investigate whether there is a relationship between hypothalamic nutrition regulatory neuropeptides Neuropeptide Y (NPY), Orexin, pro-opiomelanocortin (POMC) and leptin levels in the emergence of obesity associated with OSAS and the weight change observed with PAP treatment.
Materials and Methods: Thirty-eight male volunteer patients aged 18-65 who were diagnosed with OSAS and planned for PAP treatment in the sleep laboratory of Chest Diseases were included in the study. Blood samples were taken from the patients after the diagnosis of OSAS and 6 months after PAP treatment. Neuropeptide levels were determined by ELISA method.
Results: Thirty-eight male patients the mean age was 47.82±1.64 years. Leptin, NPY, Orexin and POMC levels were lower and statistically significant in OSAS patients after 6 months of PAP treatment, independent of body mass index (BMI) (p>0.001).
Conclusion: We think that metabolic stability is achieved by eliminating apneas, providing oxygenation, correcting sleep fragmentation with PAP therapy, reducing the hypoxic effect and accordingly inflammation to a large extent. As a result, ensuring and encouraging the uninterrupted use of PAP devices by patients throughout the night will highlight the effectiveness of the treatment. In addition, giving diet and exercise programs while using the device will be effective in lowering BMIs for overweight patients.
Key words: CPAP, leptin, NPY, POMC, orexin, sleep apnea
Mehmet Kılınç, Fatih Çölkesen
Anjioödem; plazma sıvısının interstisyel dokulara ekstravazasyonundan kaynaklanan, kendi kendini sınırlayan, subkutan veya submukozal dokuların lokalize şişliğidir. Anjioödem, mast hücre aracılı, bradikinin aracılı ve idiopatik olarak meydana gelebilir. Mast hücrelerinin bağışıklık sisteminin diğer hücrelerinden ayrılan en önemli özellikleri sitoplazmalarında çok sayıda granül bulundurmalarıdır. Çeşitli alerjenler (ilaçlar, venom, lateks, gıdalar, radyokontrast maddeler vs) tarafından mast hücrelerinin uyarılması ile depo halinde bulunan bu granüller ve yeni üretilen mediatörler dolaşıma salınır. Mast hücre aracılı anjioödemin bradikinin aracılı anjioödemden ayırt edilmesi önemlidir. Mast hücreli anjioödem glikokortikoid, antihistaminik ve adrenalin tedavisine cevap verir. Bu derlemede mast hücre aracılı anjioödem tablosunun klinik özellikleri, patofizyolojisi, tanısı, ayırıcı tanısı ve tedavi şekillerinden bahsedilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anjioödem, mast hücre, histamin
ABSTRACT
Angioedema; It is a self-limiting, localized swelling of subcutaneous or submucosal tissues resulting from extravasation of plasma fluid into interstitial tissues. Angioedema can occur as mast cell mediated, bradykinin mediated and idiopathic. The most important feature of mast cells that distinguish them from other cells of the immune system is that they have a large number of granules in their cytoplasm. With the stimulation of mast cells by various allergens (drugs, venom, latex, foods, radiocontrast substances, etc.), these granules in storage and newly produced mediators are released into the circulation. It is important to distinguish mast cell mediated angioedema from bradykinin mediated angioedema. Mast cell angioedema responds to glucocorticoid, antihistamine and adrenaline treatment. In this review, the clinical features, pathophysiology, diagnosis, differential diagnosis and treatment modalities of mast cell mediated angioedema are discussed.
Key words: Angioedema, mast cell, histamine
Sevim Büşra Korkmaz, Ahmet Osman Kılıç, Fatih Akın, Abdullah Yazar
Ricinus communis, hint yağı, ‘Palma christi’(mesihin palmiyesi) veya merak ağacı olarak bilinen endüstriyel, tarım ve tıbbi alanlarda kullanılan bir bitkidir. İçinde bulunan risin ve risin alkaloidinin toksik olması sebebiyle oral, inhalasyon veya intravenöz yolla kullanımlarında zehirlenmeleri bildirilmiştir. Bu olgu sunumunda kabızlık şikayetiyle hastanemize başvuran ve takibinde Ricinus communis bitkisi maruziyeti olduğu anlaşılan ve üç günlük takip ve tedavi sonrasında sağlıklı bir şekilde ile taburcu edilen bir zehirlenme olgusu sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hint yağı, intoksikasyon, bitkisel takviye
ABSTRACT
Ricinus communis, also known as castor oil, 'Palma christi' or African wonder tree, has a number of medicinal, industrial, and pharmaceutical uses. The toxic substances it contains can cause poisoning as a result of oral, inhalation and intravenous ingestion. We report the case a case of poisoning, Ricinus communis herb. The patient admitted to hospital with constipation and was discharged with healthy after three days of follow-up and treatment.
Key words: Castor oil, intoxication, herbal supplement
Kardelen Yalçın, Ahmet Buğrul, Hasan Hüseyin Kozak, Mustafa Altaş
Behçet Hastalığı (BH) birçok klinik durumda ortaya çıkan, nadir görülen bir otoimmün vaskülitik hastalıktır. Oral ve genital ülserler en sık klinik prezentasyon iken, superior vena kava tutulumu yaygın değildir. Otuz sekiz yaşında erkek hasta yüz ve boyunda birkaç gündür artan şişlik şikayeti ile acil servise başvurdu. Doppler ultrasonografi ile bilateral internal juguler ven trombozu tespit edildi. Tekrarlayan oral aft dışında bilinen bir hastalık öyküsü olmayan hasta, Lemierre Sendromu düşünülerek kardiyovasküler cerrahiye sevk edildi. Takiplerinde genital ülser gelişmesi üzere BH tanısı konuldu. Literatür incelememizde benzer olgu sayısı az olduğu için sunduk. Klinik prezentasyonu nadir bir bölgede tromboz ile başvuran hastaların ayırıcı tanısında kollajen doku hastalıklarının düşünülmesi için bu olgunun önemli bir örnek olacağını düşündük.
Anahtar Kelimeler: Behçet hastalığı, süperior vena kava sendromu, venöz tromboz
ABSTRACT
Behçet's Disease (BD) is a rare autoimmune vasculitic disease that presents in many clinical conditions. While oral and genital ulcers are the most common clinical presentation, superior vena cava involvement is not common. A 38-year-old male patient was admitted to the emergency department with swelling in the face and neck that had been increasing for a few days. Bilateral internal jugular vein thrombosis was detected with Doppler ultrasonography. The patient, who had no known disease history except recurrent oral aphthae, was transferred to cardiovascular surgery due to considered Lemierre Syndrome. The patient, who developed genital ulcer during follow-up, was diagnosed with BD. We presented it because there are only a few similar cases in our literature review. We thought that this case would be an important example for considering connective tissue diseases in the differential diagnosis of patients whose clinical presentation is presented with thrombosis in an uncommon region.
Key words: Behçet’s disease, superior vena cava syndrome, venous thrombosis
Jule Eriç Horasanlı, Dilara Bayraktar
Adrenal enfarktüs çok nadir bir durumdur, ancak bazen hiper pıhtılaşma durumlarında görülür. Hamilelik bu hiper pıhtılaşma durumlarından biridir. Gebelikte oluşan pıhtılaşma sistemindeki değişiklikler bu hiper pıhtılaşmada etkilidir. 36 haftalık gebe, daha önce tromboz öyküsü olmayan, sağ üst kadran ağrısı şikayeti ile gelen ve sonunda tek taraflı sağ adrenal enfarktüs tanısı alan nadir bir olguyu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, adrenal enfarktüs, arteriyel emboli, adrenal bez
ABSTRACT
Adrenal infarction is a very uncommon occasion however not very often seen in hypercoagulable states. Pregnancy is one of these hypercoagulation conditions. Changes in the coagulation system during pregnancy are effective in this hypercoagulation. We present a rare case of 36-week pregnant woman, without any history of previous thrombotic occasions, providing with right upper quadrant abdominal pain and ultimately diagnosed with unilateral rigt adrenal infarct.
Key words: Pregnancy, adrenal infarction, arterial embolism, adrenal gland
Tuba Özdemir Cevizci, Hilal Seda Akçan, Fatih Karaarslan, Nuriye Emiroğlu, Hüseyin Altunhan
Prematüre doğan bebeklerde koledok kisti ve kolanjit nadir görülen bir tablodur. Sarılık, karın şişliği ve ağrı şikâyeti ile karakterize olan koledok kisti yenidoğan döneminde az rastlandığı için gözden kaçabilmektedir. Komplikasyonları ise daha ağır seyretmektedir. Bu yazıda koledok kisti ve kolanjit gelişen bir yenidoğan olguyu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Koledok kisti, kolanjit, yenidoğan.
ABSTRACT
Choledochal cyst and cholangitis in premature babies are rare. Choledochalcyst, which is characterized by jaundice, mass and pain complaints, can be over looked because it is rare in the neonatal period. Complications are more severe. We wanted to present you a new born case who developed a choledochal cyst and cholangitis.
Key words: Choledochalcyst,cholangitis, newborn.